Tolga Sarıtaş
Actor, MusicianTolga Sarıtaş, Türk dizi oyuncusu. Aslen Sivaslı olan sanatçı, İstanbul’da doğup büyüdü. Halil Akkant Lisesi’nden mezun oldu. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra ilgisi tamamen oyunculuğa yönelen Sarıtaş, Esenyurt Belediye Tiyatrosu ve Tiyatro Zeytindalı’nda tiyatro sahnelerinde yer aldı.
Doğum tarihi: 30 Mayıs 1991 (27 yıl yaşında), İstanbul
Boy: 1,81 m
Eğitim: İstanbul Üniversitesi
Kardeşleri: Gencay Sarıtaş
Filmler: Kaledeki Yalnızlık, Bahtı Kara, Kötü Çocuk
Onu ekranda gördüğüm ilk anı hatırlıyorum. Kendinden, nasıl göründüğünden vazgeçerek, plastik malzemesini eğip bükmeyi göze alarak canlandırdığı Şehzade Cihangir ile adını gönül defterimin sağına yazmamı sağlamıştı. Genç oyuncuları insanın kalbini kabartan bir azimle performans sergilerken izlemeye alışkınım; tam da bu sebeple temkinli davranırım. Hani ilk heyecandır, bir karakteri mi canlandırıyor yoksa sadece kendisi mi oluyor anlayabilmek için biraz yolculuğunu izleyeyim öyle karar vereyim derim. Muhteşem Yüzyıl’dan biraz zaman geçtikten sonra bir akşam önüme bir fotoğrafı düştü. “Kim bu?” dedim; Tolga Sarıtaş dediler. “Hadi canım! dedim. Sarıtaş, Benim Adım Gültepe’nin Murat’ı olarak karşımıza çıkmaya hazırlanıyordu. Hikayenin ekran yolculuğu sadece 8 hafta sürdü ama ben de adını tam o anda hafızama kazıdım. “Tamamdır” demedim. Yine bekledim. Beklentimi biraz daha yükselttim ama hakkını teslim etmek için bekledim. Güneşin Kızları’nın Ali Mertoğlu’su olarak karşıma çıktığında anladım ki bu adam sağlam bir ekran figürü olacak. Beyazcama yakışıyor, aksini söylersek çarpılırız. Ancak sağlam bir oyuncu olacak mı? Bekle Ranini, dedim. Güneşin Kızları’nın arızalı delikanlısı yer yer içime işleyen performanslar gösterdi. Sarıtaş’ınhayranları çoğaldı. Mavi gözlerine şiirler, methiyeler yazıldı, sosyal medya çalkalandı. Ali ile birlikte Tolga Sarıtaş genç nesil izleyicinin idol isimlerinden biri oldu. Hala karakterin/dizinin adı geçtikçe içi bi garip sızlar fandomun, neyse..
Haftalar haftaları kovaladı, araya bir sinema filmi girdi ve sıra geldi SÖZ’e.. İtiraf etmeliyim ki SÖZ kadrosunda adını ilk duyduğumda “Owww yıkılır!” demedim. Temkinli davrandım yine.. Özel harekat, askeri tema, vurdusu kırdısı, çatlaması patlaması, çatışması kapışması bol bir işin içinde beni bir “özel kuvvet komutanı” olduğuna inandıracak mı emin değildim. Kariyer yolculuğuna hakim olduğum halde “bu sefer gerçekten çok zor yerden sordu” dedim. Derken o ilk tanıtım çıktı. Teslim oldum. Ekranda çok uzun yıllar boyu keyifle, zevkle izleyeceğimiz bir oyuncuya bakıyordum. Belki sadece oynamakla da yetinmeyecek bir oyuncuya bakıyordum hem de. Kısmet… Tevazusunu, mesleğine tutkusunu, heyecanını biliyorum, Güneşin Kızları zamanında yüz yüze sohbet ettim. İşinden bahsederken nasıl heyecanlandığını, karakteri anlatırken sesinin nasıl titrediğini, gözünün nasıl parladığını iyi biliyorum. Bu akşam SÖZ’ün ikinci sezonu başlayacak. Sevenleri Yavuz’a kavuşacak. Ama ondan hemen önce Tolga Sarıtaş’a “söz sizde” dedik. Buyrun bakalım..
Hamiş: Tolga Sarıtaş, sadece söz verdiği için korkunç yoğun iş temposuna ve konuşmayı pek sevmemesine rağmen bu röportajı gerçekleştirdi. Teşekkür ederim..
● Söz konusu asker temalı işler olduğunda, “Sizler sayesinde bizler de görünür oluyoruz. Kendimizi yalnız hissetmiyoruz” gibi güzel yorumlar almakla birlikte “Doğu’ya mı gittiniz ki? Nereden biliyorsunuz bunları çok iyi ve nasıl oynuyorsunuz?” gibi eleştiriler de geliyor. Yavuz’u ve ona bürünme sürecini bu iki kutbu düşünerek nasıl yorumlarsın?
Daha önce canlandırdığım tüm karakterlerde olduğu gibi , Yavuz karakteriyle de tanıştığımda, onu tanıma, anlama, çözümleme ve tüm bunların sonucunda elde ettiğim her şeyi hayata geçirme aşamasında sadece tek açıdan ele aldım. “Yavuz” kim? Nasıl biri? Temel duygusu ne? Meslek grubu, ne kadar parasının olduğu, boş zamanlarında ne yaptığı, vs. bir karakteri çalışırken hep sonradan gelen şeyler benim için. Daha açıklayıcı bir örnek vereyim. Yavuz karakterinin çok başarılı bir asker olmasından çok neden asker olduğu, neden bu kadar sorumluluk almayı seven bir adam olduğu, vatan sevgisinin gücü ve bu mücadeleci ruhunun nereden geliyor olduğu, benim dikkatimi daha çok çeken tarafları oldu. Tabii ki Yavuz bir asker olduğu için karakteri canlandırırken daha da titiz ve hassas olmaya çalıştım.
● ‘Söz’ dizisi başlamadan önce karakterine dair en büyük çekincen neydi? Ve hangi sahneyle, anla bunu yendin?
Karakterime ya da projeye dahil hiçbir çekincem yoktu. Hatta projeye dahil olduğumda ortada bir senaryomuz dahi yoktu ;)) Aksine bir özel kuvvet askerini canlandıracağım için ekstra heyecanım ve merakım vardı. Ne zaman ki senaryomuz geldi, resimler belirmeye başladı. Ön hazırlık ve eğitim süreciyle beraber karakter ve atmosfer giderek daha netleşti.
● Her gün sosyal medyada, haberlerde savaş haberleriyle başkalarının acısına bakıyoruz. Ve gördüğümüz de sadece gerçeğin milyonda biri. Ancak her ne kadar kurgusal bir iş yapsanız da danışmanlardan, gerçek askerlerden pek çok olay dinliyorsunuzdur. Bu süreçte seni en çok şaşırtan hangisi olmuştu?
Projeye dahil olduğum andan itibaren gerek hazırlık sürecinde, gerek set sırasında bize yardımcı olan, çektiğimiz sahnelerin birçoğunu ve daha fazlasını gerçek hayatlarında yaşamış olup birbirinden değerli deneyimlerini bizimle en samimi şekilde paylaşan, çok özel ve güzel ilişkiler kurduğumuz danışman askerlerimiz var. Anlattıkları her an ya da anı onlara özel ve kıymetli…
● Gerek Güneşin Kızları zamanında, gerekse Söz zamanında set arkadaşlarından konuştuklarımın ortak söylemi şu olmuştu: “Tolga, sete geldiğinde ve müzik playlist’ini başlattığında her şey duruyor. Onun gibi “kamera” denmeden önce karakterine kendini bu kadar kaptıranını görmedim. Muazzam bir disipline ve çalışma rutinine sahip.” Sete geldiğin anla “kamera” denilen ana kadar geçen zamanı bir de birinci ağızdan dinleyelim.
Öncelikle teşekkür ederim. İltifat etmişler. Hepimiz işimizi iyi yapmak için kendimizce bir yol bulmaya çalışıyoruz. Sete geldiğim andan kamera karşısına geçene kadar olan zamanı inanın tarif edemem. Şüphesiz ki işimizin en can alıcı noktalarından biri konsantrasyon. Özellikle dizi temposunda sürekli en üst düzeyde tutmak için ekstra çaba sarfetmeniz gerekiyor. Ben de tam bu noktada müziğe başvuruyorum. Her şeyden önce hayatımda müziğin yeri çok önemli olduğu için ve müzikten devamlı beslendiğim için dış dünyadan soyutlanmak istediğimde kendimi çok kolay teslim edebildiğim bir alan müzik.
● Ağlama sahnelerinin hepsinde gerçekten ağladığını açıklamandan sonra herhalde en çok güzelleme bu yönüne yapılmıştır. Bu açıklamadan sonra da iyi ağlama sahnesi, izleyiciler açısından bir oyuncuyu beğenip beğenmeme kriterine dönüştü. Oyunculuğun hangi meziyetini ortaya koyan bir eylem ağlamak? Neler söylemek istersin bu konu hakkında?
Sağ olsunlar. Oyunculuk üzerine bir tespit yapmak ya da kriter belirlemek üzerine bir söylem değildi bu. Ki hiç böyle bir niyetim de olmadı. O sahnelerde nasıl oynadığım sorulmuştu. Gerçekten ağladığımı söyledim. Bu bir meziyettir diyemem. Her oyuncunun kendine özgü avantajları ve handikapları vardır. Bunları bulmak, çalışmak ve gelişmek ya bizim de ödevimiz.
● Son olarak; bugüne kadar canlandırdığın ekranda ve perdede tüm karakterler karşında. Onlara sana kattıkları için teşekkür edeceksin birer cümleyle veya içlerinden birini seçip ona bir soru soracaksınız. Söz sende!
Bu güzel sorunun cevabı çok duygusal yerlere gidebilir… Kısaca şöyle özetleyeyim; canlandırdığım tüm karakterlerden bir şeyler öğrendim. Onların hayatlarına girdim ve beraber yolculuk yaptık yol arkadaşı olduk. Hepsi ayrı ayrı çok özel karakterler benim için.
Şehzade Cihangir tanıdığım en hassas kalbe sahip karakterdi..
Ali Mertoğlu şimdiye kadar gördüğüm en sevgiye, sevilmeye muhtaç genç adamdı..
Üsteğmen Yavuz ile yolculuğumuz devam ediyor ama enteresan ve inatçı bir yaşam duygusu var.. Bakalım.. Önümüzde daha onca macera var…
(Visited 205 times, 1 visits today)